25 Eylül 2010 Cumartesi

Lavanta'm

Gel buraya, otur dizime. Konuşacaklarımız var. Sert mi oldu yoksa girişim? Korkma bebeğim! Bu hayatta, benden asla korkma. Ben hayatını sana adamış olanım. Kimileri diyor ya, sırf senin için yaratılmış bir meleğim. Belki de..

Sana bugün anlatacaklarım, benim ben olmamla ilgili. Benim aldığım nefesi nefes yapan, İstanbul’un havasıysa, biraz da İstanbul’la ilgili demek ki. Senin adını aldığın, kokusu üstüme sinen bu şehir… Benim kokumla, senin adınla aşık ettiğin gibi, bizi kendisine aşık etmiş bu şehir. Canım kızım, Lavantam! Henüz doğmadın, belki doğmana çok var, belki hiç doğmayacaksın. Ama adın Lavanta olacak! İstanbul’u seninle içimde hissedeceğim. Ve sana günü gelince, Lavanta’nın sırrını anlatacağım. Annene benzeyen, çikolata gibi davetkar bakışlarınla bakacaksın bana da. Hem de bilmiş ve meraklı… Saçlarını okşayacağım anlatırken, benimki gibi kıvır kıvır saçlarınla oynayacağım.

Şöyle başlayacak hikayem; Lavanta’m, dünyalar güzeli kızım benim, sen benim hayalimdin. Hayalimi gerçekleştirdin. Ve hayalimde bir söz vermiştim. O sözü tutmanın zamanı geldi, neden Lavanta’sın sen öğrenmelisin. Baktığında hep, “senin gibi olmak istiyorum” dediğin annen gençti o zaman. Aşkın ne olduğunu bilmez, merak ederdi. İzlediği filmlerdeki, okuduğu kitaptaki aşklar ona yetmezdi. Onun aklındaki başka türlüydü işte. Anlatamazdı ya! Bir gün, indirime giren kitaplarda, az satılmış, bu yüzden yığılmış bir kitap gördü. Kitabın adı bile yeterdi almasına, fakat kitabın kokusu, sözlerinin melodisi çekmişti anneni içine. Koşa koşa gitti kasaya, aldı kitabı. Ama okumaya başlaması kolay olmamıştı. Kitabı eline her aldığında heyecandan deli gibi atıyordu kalbi, bırakıyordu annen de, raftaki yerine. Bir sene geçti kitabı almasının üzerinden. Ama bir gün, o gün gelmişti işte. Bir otobüs koltuğunda, şehirlerarası yolda başladı okumaya. Kitabın sayfalarında senin kokun vardı. Sayfaları geçtikçe, aşk melodileri yükseliyordu kitaptan. Ve aşkın her notasında, senin kokun geliyordu burnuma. İstanbul’un kitabıydı okuduğum ve İstanbul’un aşkıydı yaşanan. Ve sen İstanbul’un olduğu kadar, aşkın kokusuydun Lavanta’m! İstiklal Caddesi’nde küçük keselerde satılan, eski sevgililerin birbirlerine aşklarının bir simgesi olarak verdikleri kokusun sen. Eski İstanbul beylerinin sürdüğü lavanta kolonyasının, küçük prenseslerinde uyandırdığı güvenin kokususun sen. Sen benim Lavantamsın!

Bu kitabı okuduktan kısa bir süre sonra karşılaşacaktı annen, babanla. Ve o kitaptaki aşkı kıskandıracak bir aşk yaşayacaklardı ömürleri boyunca. Ama bunu ne sen biliyordun, ne de ben. Ben bunları yazdığımda sana baban yoktu henüz hayatımda. Ama sen vardın aklımda Lavanta! Ve baban, hayatıma girdiğinde, ona senden bahsettiğimde, gözlerinin içinin güleceğini de görmüştüm düşümde. Ve kıvır kıvır saçlarını beraber hayal etmiştik. Bana benzemeni dilemişti baban. Bense, seni birlikte büyütmeyi… İkimizin dileği de gerçek oldu. Bana benzedi Lavantamız. Ve sadece Lavantamızı beraber büyütmekle kalmadık, sonsuza dek aşkımızı büyüterek yaşadık.

Çisil TOLGA

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.