Hissediyor musun?
Kelimeler anlamsızlaşıyor. Nedeni kalbim değil.
Hayır, hayır kalbim! Ve eğer mantığım olmasaydı, çoktan
katil olmuştum.
Harflerin duvarlardan yansıyıp yine sana dönmesine, her
zaman yalnızlık denmez. Bazı şeyler kimselerle konuşulamaz. Canından çok
sevdiğinle bile konuşulmaz. Çünkü konuşmaya çalıştıkça, o şirin harfler,
boğazını sıkar, sıkar. Yığılıverir ruhun olduğu yere. Ruhunu teslim etmenin tam
da anlamı budur.
Hiç, çok sevdiğin birinin ölmesini izledin mi? Peki, çok
sevdiğin birinin ölmesini istedin mi? Bunun ayrımı nerede başlıyor, bitiyor
tarif etmeye çalıştın mı? “Kilom 40'ın altında düştü” cümlesiyle bağlantısını
kurabilir misin? Yoruldum deyip çekip gitmek istiyorum bazen. Ne tesadüf ki,
adım atmaktan da korkuyorum. Gitmenin hiçbir şeyi düzeltmeyeceğini öğreten
bütün tecrübelerime, lanetlerini yolluyorum, kargo benden!
Tam 4 kocaman sene önce elimin arasında kayıp gitmeni izledim.
Sonra da hayatımı mutfak robotuna atıp tuzlu limonata yaptım. Onun da tadına
alıştım aslında. Alışmıştım aslında. Geçende sizi tanıştırdığım o genç adam var
ya. O işte, tuzlu limonatayı yasakladı. Gözyaşlarıyla hiç limonata mı
yapılırmış? Şeker ekledi. İyi oldu, biliyor musun? Varlığı her şeye iyi geldi aslında.
Bir tek sana… A sahi bir de ona.
Bildiğim bir şey varsa, ne seni daha fazla üzerim ne onu. Ne
de o genç adamı üzerim, tükenerek. Katil olmam gerekiyorsa, olurum. Bulutların saramadığı
ruhumu, tek hamleyle yere seren, ruh fakiri o zavallıyı, gözünün içine baka
baka yok ederim. Ve inan bana bir gün, benim şirin harflerim, onun boğazını sıkarken,
sen de oturduğun bulutun üstünde keyifli keyifli güleceksin.
Çisil