26 Kasım 2010 Cuma

Öyle Bi Kız İşte..

Kimse gözlerinin altı uykusuzluktan morarmış, eller uhu içinde, özenle yapılmış manikürü bi bıçak darbesiyle mahvolmuş bir kızdan hoşlanamaz. Hoşlanmamalı da zaten. Hele ki aşık falan kesinlikle olmamalı.

Öyle bi kız sevilmeden sevmeyi bilmez. Sevgiyi paranla göstermeni istemez. Onu yatağa atmaya çabalamansa sadece tiksindirir. Hani yine elleri uhulanmışken bi gece, sabah olmasına çok çok az kalmışken telefonuna gelecek bi mesaj ömür boyu sadakate neden olur onda. En büyük hayali, uyurken onu seyredecek kadar aşık olmandır ona. Tabi severse. Sevilince öyle bi sever ki, aklın şaşar. Bıkarsın! Bıkma ister, hep tut uhulu ellerini ve hep ister mor halkalı kan çanağı gözlerine tutkuyla bakmanı. O bilgisayarda, siyah bi ekrana renkli çizgiler çizmekle meşgulken, getireceğin bi fincan kahveyi, bi öpücüğü bekler, söylemez.

Her erkeğin g.tü yemez işte o kızı elinin içine almayı, hatta hiçbirinin yemez. Bazen biri atar kendini ortaya. Sonra yine o bildik son! Yalnızlık zorunluluk değildir onun için. Kendisi seçmiştir böyle bi kız olmayı. Ve bilir sonunda yalnız kalacağını. Yalnızlığı, kendisinden daha iyi tanır onu. Çünkü en sevdiği şehirdir yalnızlık onun. Ve en sevdiği duygudur İstanbul.

Ç.

İçime Akanlar 1

Avaz avaz bağırmak istesem de sesim çıkmıyor artık. Sözcükler içime akıyor. Kendi sözlerimle kendi sessizliğimde boğuluyorum!

Dibe itiyorsunuz, çıkamıyorum ve lanet olsun düşünmeden duramıyorum. Bu aralar ne çok lanet olsun diyorum. Düşünüyorum yine, en azından o zaman doktoru beklerken beni dizine yatırıp saçımı okşayan biri vardı. Ve hasta oluşum benden çok onun canını yakıyordu. Görüyordum gözlerimle. İlk kez çaresiz kalmıştı canımın yanmasına. Alnımdan öperek düşürmeye çalışmıştı ateşimi dudaklarıyla ölçerken. Şimdi canımın yandığından haberi yok. Belki de bir türlü hasta olamayışım bundan.

Şimdi de canım yanıyor evet. İnkar etmem, edemem. Azcık kendini kattıysa bana yanımdaki, görüyor yüzümdeki gölgeni. Senin gölgeni değil, bıraktığın gölgeyi. Senden gidişimin nedenini… Çekip gidişim, vazgeçişimdendi, artık sevmeyişimden. Yada artık, hiç bi zaman sevilmediğimi tarafından, hissedişimden. Yazık ki bencilim! Sevilmeyince sevemiyor kalbim. Ve taş gibiyim işte. Kırmak güç gerektiriyor, sabırla beni kırmayı denemen gerekiyor. Başarınca da bi daha hiç bi zaman tek parça olmuyor. Ne kaynak tutuyor ne dikiş. Yalama olmuyor. Tek celsede bitiyor işi! Bu yüzden geri adım atamıyorum. Ve sadece bu yüzden kimsenin gözlerine inanarak bakamıyorum. Biri bana şaşkın dese bile üstüme alınmıyor, aldırmıyorum. Hiçbir seste duymuyorum güveni. Aşık olacak kadar derinden duymuyor bile kulaklarım.

Yazık! Yıktığın duvarlarım, içimdeki inancı yıktırdı kendi ellerimle. Bu yüzden hiç aşık olamadan öleceğim. Ve hep aşık olmak istediğim, bunu sen hiç bilmeyeceksin…


Ç.

Ben Bir Tahinli Çöreğim!

Tahinli çörek yemeyi çok seviyorum. Bana seni hatırlatıyor. Başladığı bir yer var, ama göstermelik. Oradan başlıyorsun yemeye sonra tuttuğun yer elinde kalıyor. Ya da durum sadece bende böyle… Lanet olsun bende her şey böyle! Tahinli çörek, kapı kolu, maket parçası, hayat…

Başladığını ve hep tek yönde ilerlediğini anlatıyorlar ya bize. Bir doğuyoruz, bir de ölüyoruz ya hani, o yalan işte. Gerçekten kaç kere ölüp ölüp doğuyoruz? Deyim gereği değil, kurtlar kemirmiyor mu beynimizi? Uçurumun kenarında hissetmiyor muyuz kendimizi? Bıçak kemiğe hiç dayanmıyor mu? Ya da evet durum sadece bende böyle… Size konulan bütün teşhisler strese bağlı değil mi yoksa? Yani bütün vücudunuz isyan etmedi mi hiç suskunluğuna? Yanında biri olduğunda bile, yalnız olmanın anlamına uzaksınız demek ki. Değerini bilin.
Lanet olsun ki değer anlayışı farklı bir tipim. Lanet olsun ki anlayışıma yakın bir anlayış hiç görmedim. Kıvrıla kıvrıla kendimi kendime hapsettim. Bir gün çözülebilmem içinse benim gibi birinin elinde kalmam gerekiyor. Lanet olsun ben bir tahinli çöreğim!

Ç.

7 Kasım 2010 Pazar

Bazı Şarkılar Ölsün İstiyorum!

Bana bakmandan nefret ediyorum. Lanet olsun kendimi çıplak gibi hissediyorum. İçimi görüyorsun. Benim duyamadıklarımı duyuyorsun, içimden geçen. Biliyorsun, tüm yollarım sana çıkıyor. Her şarkıda senin sesini duyuyorum. Ölsün istiyorum bazı şarkılar, evet ölsün. Seni bana hatırlatan tüm şarkılar ölsün. Renkler de. Hava kararırken, puslu bir maviye bürünür ya gökyüzü; o esrarengiz haline, bana yan bakışlarına daha da anlam katar ya… Ölsün işte akşamın o saatleri, ölsün o renk! Kırmızı da ölsün. Kahretsin ki çok yakışıyor gülüşüne! Gri zaten bizim rengimiz. Ne beyaz olabilmiş ne de geceye boyun eğip siyah oluvermiş. Ama biz boyun eğiyoruz işte geceye. Biz kapkara oluyoruz ve ne yazık ki siyah da çok yakışıyor ikimize.

Sesinden de nefret ediyorum. Ama zaten bunu da biliyorsun. Sesinin beni, bütün gece içsem bile sarhoş olamayacağım kadar dağıttığını biliyorsun. Ben söylemedim. Sen zaten biliyordun. Gözlerini kısıp yine baktığında içime, görmüştün onu da. Sana gözlerini kısıp bakmayı yasaklamak istiyorum. Beni düşünmenden de nefret ediyorum. Canımı yakıyorsun. Benim kendi canımı yaktığımdan daha çok canımı yakıyorsun.

Bilmenden nefret ediyorum ama biliyorsun. Özlüyorum. Kimseye bakmamışken öyle bana baktın, o gece. O geceyi özlüyorum. Bir kez daha içimi okuduğun o geceyi… Lanet olsun büyümek istemiyorum. Doğum günümü ilk kutlayan sendin ya, o doğum günümü özlüyorum. Gizlice konuşmalarımızı, gizli kavgalarımızı bile özlüyorum. İmkânsızlığını bilsem de odamın camına bir tek papatya atmanı istiyorum aptal adam! İnan atsaydın o papatyayı da saklardım bir kitabımın arasında. Tıpkı seninle ilgili her hayalim için kitaplarımın arasında sıkıştırdığım papatyalar gibi. Senin bulduğun papatyalar gibi… Ya da belki senin elinden geleni başucuma koyardım. Gerçekten gözümü senle açmak için.

Ve kahretsin en çok bundan nefret ediyorum. Bana benzememen beni mahvediyor. Belki de her gün bu yüzden sarhoş gibi dolaşıyorum ortalıkta. Bana benzemeden benim gibi olman hayal gücümü zorluyor. Ben koştum sana. Son canımla anlattım her şeyi, belki de son nefesimi de o an verdim yanında. Benden önce fark ettin öldüğümü. Ama tutmadın elimden. Ezemedin o kahrolası egonu. Ve şimdi sırf bana benzemediğin için kendi köşende vermeyi tercih ediyorsun son nefesini. Ama o kadar kolay olmayacak inan bana. Nefes almıyor artık hislerim. Ben bittim! Ama sen ve kalbin son nefesinde bile beni yanında isteyeceksin…