13 Ocak 2012 Cuma

Dalga geçiyordum hayatla. Öyle böyle değil! Kitaplar bitiriyor, her gün 150km yakın yol yapıyor, çalışıyor, okuyor, yazıyor, çiziyor, dinliyor, akıl veriyordum. Bilirsiniz yiğitlik ve sürdürmeme meselesi ile ilgili şeyler işte. Akıla ihtiyacım olduğu anlaşılsın istemiyordum. Bir yol vardı. Ben çizmiştim ve burnumun dikine dikine gidiyordum. Kime neydi ki?! Gidecektim ve her şey kalacaktı, bitecekti, yok olacaktı! İşte her şeyi böyle sıralayacak kadar doluydum. Ve gülümsüyordum sadece…

Doğum günümdü, içip kusmuştum. Her şeyi geçtim de günlerce anason koktum. Lanet! Ne vardı o kadar içecek? Birilerinin sahip olamadıkları adamlıkları için mi içmiştim? Karşımda oturan ve sözleri içime çöküp kalacak şarkıyı isteyen adam için mi? En yakın arkadaşım “Huysuz ve tatlı kadını” istedi diye mi? Elimde tuttuğum balon bu tablonun neresindeydi? Ya hediyelerime eklediğim güllerim? Emin değilim. İçtim ya işte. Beni toplaman için de baskı yaptım ya… Pişman değilim! Ama attığın maillere cevap veremeyecek kadar utangaçtım o da ayrı.

Yılbaşı için attığın maili yılbaşının ertesi günü görecek kadar koşturuyordum. Yorgundum. Hakikaten yorgundum. Bilmiyordun… Ben de senin yorgunluklarından habersizdim. Yılbaşından bi gün önce aynı mağazaya farklı saatlerde girdiğimizi bilmiyorduk. Öğrenecektik. Seni merak ettiğimi de bilmiyordun mesela, bunu önemseyeceğini de bilmiyordum. Bildiğim tek şey o gece orda olacağın ve seninle konuşmayacağımdı. Arkadaşlarımın arsında kurduğum küçük kaleme sığınmıştım. Ta ki sen yanıma gelip “Pardon güzel bayan tanışabilir miyiz? Aaa bu bizim Çisil’miş.” diyip gülümseyene kadar. İçime yayılan duygu neydi bilmiyorum. Güzeldi ve sorumlusu votka değildi! Fazla bulup getirdiğin sigarayı kulağımın arkasına takmaya çalışmanla ilgisi olabilir belki.

Üşümeyi pek sevmem öğreneceksin zamanla. Ama o gece iyi ki üşümüşüm ben. İyi ki yağmur yağıyormuş.  İyi ki o hatun eve gitmek istemiş, iyi ki sigaram yokmuş, iyi ki herkes sarhoşmuş…  İyi ki yeni yıla bi takside 110km hızla girmişim, İstanbul’un tüm havai fişeklerini izleyerek. Keşke sende olsaydın diye geçirmemiştim içimden. O gecenin sonunda keşke hep yanımda olsan diyeceğimi bilmiyorum. Hatta gecenin sonunu bulmamış olabilir. Kucağına alıp koşmaya başladığında ya da parkta topuklularla şebeklik yaparken de düşünmüş olabilirim. Bir gece de 5 senelik eğlence yaşadık. Anlam veremedi kimse. Haklılar! Onlar sana bana bizim baktığımız açıdan hiç bakmadılar…

Bazen suçlu hissediyorum, bilirsin. Bazen korkuyorum… Bazen hak etmediğimi düşünüyorum mutlu olmayı. Gitmeyi unuttuğumdan mı, özlemeyi hatırladığımdan mı, kalemlerimden daha çok mutlu eden bişey olduğundan mı bilmiyorum kıpırdayamıyorum. Artık ülkeler anlamsızlaştı. Kelimelerini oyuncak ettiğim dili bile konuşamıyorum, görüyorsun. Topukluyla yarışa giren kız, conversele düz yolda yürüyemiyor.  Karşıdan bakınca hep susacağı düşünülen adam dünyanın en güzel cümlelerini kuruyor. Hadi ama noluyo böyle?

Her neyse! Bilmiyorum… Belki de biliyorum ve susuyorum… Emin olduğum bikaç şey var ama.  Sana sarılmanın ne kadar güzel olduğu, gülerken içimden bişeylerin uçup gittiği, hep benimle olman gerektiği gibi basit şeyler aslında. Yüzüme bakınca gördüğün hep… İyi ki bu kadar bensin sen… İyi ki bu şarkı var. Bizim için yaratılmış bişeyden alacağımız güç lazımdı belki. Ve onu bulduk. Ve beni gördün. Ve seni fark ettim. Ve iyi ki geldin!

Ç.