13 Ocak 2010 Çarşamba

Sonbahar

Mevsim sonbahar.. boşluktayım.. rüzgar wuruyor bedenime ama nedendir bilmem acı hissetmiyorum..gözüme kaçan toz taneleri gözlerimi yaşarttı ama inanın ağlamıyorum.. yalnızım.. üşüyorum belki biraz tek hissettiğim bu... ne ceketin var şimdi omzuma atacağın üşümesin diye sırtım , nede söylediğin güzel cümlelerin ısınsın diye içim... yelkovan ilerlemiyor.. akrep günlerdir aynı yerde sanki.. acaba aklımı mı kaçırıyorum? Hayır hayır tüm bunlar için henüz çok genç olmalıyım... en azından tüm filmlerde delirmek için orta yaşa gelmek lazım öyle değil mi? Daha 30uma epey war şükür ki =)) 30uma olduğum kadar sana da uzağım şimdi.. neden yoksun ki burda... oysa kokundan bi nefes yeterdi bana....

Geçenlerde yine böyle sensizken çok düşündm acı çekebildiğim zamanları...acı gerçekten olgunlaştırıyo muydu insanları? Ama onca çektiğim acıdan sonra bile içimde bağırıp duran seni görünce şımaran kız çocuğu nasıl böyle kaldı? Neden acı çeken (yada olgunlaşan mı demeliyim ) insanlar yitirirken masumiyetlerini bu küçücük kız çocuğu içimde nasıl böyle masum kalabildi? Tahminimce senin sewginin ve hatta werdiğin acıların masumiyetiyle o böyle hala...

Düşünüyorum da ne çılgın sewdik biz birbirimizi... bazen çiğköfteyi sardığımız maruldaydı aşkımız bazen oturduğumuz bi kaldırım taşında... eski evimi sana göstermenin heyecanıyla yeni ewimi tasarlamanın heycanı bile karıştı aşkımızda... takmaktan gurur duyduğum yüzüklerimiz wardı hatrlıo msn =)) ne kdr şirindi yaaa... sonra hiç umulmadık bi anda yaşadık kayıplarımızı hemde 1 gün arayla ikimizde hazır değildik oysa bunları yaşamaya... ben hayatımın en katı en muhalif ama en tatlı kalpli parçasının yokluğuna alşmaya çalışırken sen gençlik heyecanıyla istanbula geldiğinde sana kucak açan yuvayı unutmaya çalştın... ben kütüpanede bulduğum bi kitabı sana gösterdm seni wareden yerle ilgili sen gördüğün papatyaları toplayıp bana getirdin =)) minikcik diye tutturdun bende kızdm sna kawga ettik... olcak şey mi bu? İşte o an bnm çocklk aşkım oldun aslnda... çocukluk, ilk gençlik, gençlik, olgunlukkk... bak hayatımın her anındasın işte... sen benim tek aşkımsın yıllardan beri benden uzakta olsanda yaşadın içimde... ama şimdi yanımdasn ellerimi ısıtıyo ellern soğuk kış günlerinde =)) kalbimin seni bulmasndan biraz daha sonra geldn ama geldin ya bnmsin yaa artık herşey kolay seninle...

Çisil TOLGA

Sen!

Sen! Zamanın ve dünyanın bana en büyük hediyesi… Evet, aşkım senden bahsediyorum. Zamanın zamansızlaştığı anda karşıma çıkmış olmandan öte benim bensizliğe yakın oluşumda beni ben yapman seni değerli kılan gönlüme. Yıllardır hazır olmak kadar güzel bir şeydi ansızın yakalanmak sana. Sanki bu ansızlık aslında yıllardan beri boğazıma düğümlenmiş gibi…

Ansızlığın sonsuzlaştığı bir başlangıçtı bu sadece. Artık sen ve ben değildi ruhlarımız, bize yakındı. Ve zamanın birinde biz olacaktı. O zaman gelene kadar kurulacak olan tüm düşler kurulacak, sonra sabırla yapılacak hepsi tek tek. Düşleri gerçekleştirmenin mutluluğu mu olacak bizi ele geçiren yoksa aşkımızın masum mutluluğumu bilemeyeceğiz. Tek bir gerçek olacak başucumuzda, aşık ve mutlu olduğumuz.

İstanbul gibi özgür bir şehrin göbeğine, güzel, planlı, kalabalık gökdelenleri dikmek gibi bir şey aslında aşk. Benim gibi deli bir ufaklığı bile yaşanılabilir kılan bu işte. Bilinen terimleri unutmak, aşkı çiçek almak sanmamakmış aşk seninle. Çiçek almanın, zamanı paylaşmanın aşkın heyecanı olduğunu anlamakmış. Hatta o heyecanı sadece gözlerine bakıp ruhunun en derininde hissetmekmiş.

Seni sevmek, bazen yıllara ya da hayata isyan etmekmiş biraz da. Bunca yıl hayatımda olmayışına kızıp, beni sensiz bıraktığı için sitem etmekmiş hayata. Beni sana vermediği için kendinden de uzakta tuttuğu için hayata bozuk atmakmış. Seni beklerken nasıl da boğazımda düğümleniyor o saniyeler. Beni dizine yatırıp saçımı okşadığın günleri benden uzak tutan o minicik saniyeler. Gidin boğazımdan hadi! Az kalmış olmalı uyanır uyanmaz gözlerinde kaybolmaya.