13 Ocak 2010 Çarşamba

Sen!

Sen! Zamanın ve dünyanın bana en büyük hediyesi… Evet, aşkım senden bahsediyorum. Zamanın zamansızlaştığı anda karşıma çıkmış olmandan öte benim bensizliğe yakın oluşumda beni ben yapman seni değerli kılan gönlüme. Yıllardır hazır olmak kadar güzel bir şeydi ansızın yakalanmak sana. Sanki bu ansızlık aslında yıllardan beri boğazıma düğümlenmiş gibi…

Ansızlığın sonsuzlaştığı bir başlangıçtı bu sadece. Artık sen ve ben değildi ruhlarımız, bize yakındı. Ve zamanın birinde biz olacaktı. O zaman gelene kadar kurulacak olan tüm düşler kurulacak, sonra sabırla yapılacak hepsi tek tek. Düşleri gerçekleştirmenin mutluluğu mu olacak bizi ele geçiren yoksa aşkımızın masum mutluluğumu bilemeyeceğiz. Tek bir gerçek olacak başucumuzda, aşık ve mutlu olduğumuz.

İstanbul gibi özgür bir şehrin göbeğine, güzel, planlı, kalabalık gökdelenleri dikmek gibi bir şey aslında aşk. Benim gibi deli bir ufaklığı bile yaşanılabilir kılan bu işte. Bilinen terimleri unutmak, aşkı çiçek almak sanmamakmış aşk seninle. Çiçek almanın, zamanı paylaşmanın aşkın heyecanı olduğunu anlamakmış. Hatta o heyecanı sadece gözlerine bakıp ruhunun en derininde hissetmekmiş.

Seni sevmek, bazen yıllara ya da hayata isyan etmekmiş biraz da. Bunca yıl hayatımda olmayışına kızıp, beni sensiz bıraktığı için sitem etmekmiş hayata. Beni sana vermediği için kendinden de uzakta tuttuğu için hayata bozuk atmakmış. Seni beklerken nasıl da boğazımda düğümleniyor o saniyeler. Beni dizine yatırıp saçımı okşadığın günleri benden uzak tutan o minicik saniyeler. Gidin boğazımdan hadi! Az kalmış olmalı uyanır uyanmaz gözlerinde kaybolmaya.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.