Zamanın anlamsızlığını sorgulamalarımı bilirsiniz.
Sıralamaların bazı bazı yersizliğini, bazen de gerekliliğini. Hani istediğimiz
gibi dizebiliriz ya taşları, olayları, insanları. Ama sihirli değneğimiz
yoktur. Suyun kenarına yapmasak da kaleyi, bi kova su boca edilebilir üstüne.
Engel olamayız ya hani, ilk damla değmiştir tepesine. İlk damla düşmüştür
içinize, bi söz değmiştir merakınıza durduramazsınız kurcalarsınız ya. Ben de
yaptım!
Hep merakımın bana yaradığını söylerdi arkadaşlarım. Ben
aşık olmadan önce pek, böyle aptalca saçmalamazdım. Saçmalamalarım keyifliydi,
doyamazdı kimseler.
Yine bilen bilir ki aşık oluşumu da kabullenememiştim, dibe
vuruşum gibi. Ara ara düştüğümü sanmama rağmen dibe vurmak ağır gelmişti. Biraz
garipleştim. Kendimi çok özledim. Olgunluğumu, çocukluğumu, yorgunluklarımı,
ödüllerimi, başarılarımı… Öğrendiklerim de ağır geldi, kendime duyduğum bu
özlemin üstüne. Hırçınlaştım. Artık durmak istiyorum! Duydunuz mu?
Gördüklerimle, hayal kırıklığıyla karışık mutluluk yaşadım
bugün. Derimin yüzülmesiyle iç içe huzur… Akan yaşlarımın biriktiği bir
gülümseme… Bi defteri kapadım sanırım kafamda, çok önceden yapmam gereken.
Bundan sonrası da kolay olmayacak biliyorum. Ama o yanımda olacak. Şimdi
sarılamasa da, biliyorum akşam sarılıp öpe öpe uyutacak beni… Bugüne kadar hep
olduğundan daha içten, sonraki günlere örnek… Artık harfler karışmayacak. Ön
söz bitti. Bu okuduklarınız, sonsuz bi hikayenin ilk cümleleri…
Ç.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.