18 Mayıs 2012 Cuma

Pekala...


Pekala, bunca zaman sonra çemkirmek için buradayım! 1 Mayıstan beri hayatımda olanları kavrayamadığım doğru. Yazarak çalışmanın faydalarını gördüğüm gibi, yazarak kafamı derleyip toparlamanın mümkün olduğuna inandım.

1 Mayıs günü, kendimce trajik bir güven sarsıntısı yaşayarak hayatta kendimi bok gibi hissettim. Ve zaten ben çok sakin bir insan değilim. Aniden parlayıp kırıp dökebilirim. Ani şeylere verdiğim tepkiler ise ortadadır zaten. Sonuç = Kendimce olan trajedi çevreme de bulaştı! Korkunç bi hata yaptım! Gülmeyin… Kendimi kaktüs gibi hissettim! Öyle ortada kalınca tek başıma, dikenlerim fırladı tüm vücudumdan ve dehşet saçtım. Burada suçun bende mi beni kaktüs yapanda mı olduğunu tartışmayacağım. Bildiğim bişey varsa sorun ikimizdeydi!

Bu kaktüslük dönemim sürerken, benim minik bebeğim ananemin varolan hastalığına sos kıvamında eklenmiş bazı şikayetleri nedeniyle hastane kaktüslüğüne terfi ettim. Yapılacak tahiller ve koşturmalar için tabi ki gönüllüydüm. Fakat bilirsiniz hastaneler sinir bozucudur. Ve (o zaman bilmesem de şuan) bildiğim bişey daha varsa henüz benim sinirlerim tam anlamıyla bozulmamıştı!

Hastane kaktüslüğünü itip çekip üstüme uydurmaya çalışırken fark ettiğim ve unutmaya karar verdiğim bi gerçek vardı ki, diplomamı almak için çizmem gereken bi proje vardı. Ne yazık ki, sevgilime kırgın, ananem için hastanelerde koşarken projemi düşünecek rahatlığa sahip bi kız hiç olamadım! Projeyi bıraktım. Eminim! Son kararım!
Dönelim kaktüslüğe… Bilen bilir, kırılınca çabuk toparlanamam ben, nazlatılmam gerekir. Ama sevgiliniz sizin hayata siktir çektiğiniz zamanlarınızı biliyorsa, nazlatılmaktan hoşlanmadığınızı falan düşünecektir. Ya da vakti olmayacaktır bilemiyorum, işin o kısmı hayli karışık.

Derken hastane kaktüsü olduğumu refakatçi kartımla tescilleyip, ananemi hastaneye yatırdık. Sandığımız sos, başlı başına bi yemek haline geliyordu. Ve hayatınızda, çocukluğunuza dair yaşayan tek şey ananenizse ondan vazgeçmekle, onun acı çekmesini istemek arasındaki ince çizgi sürekli olarak boğazınızı sıkabilir. Hele ki gerçek bir küçük çocuk ise… Bu konuyu geçelim! Doktorun benim yorgun göründüğümü düşünmesiyle eve döndük şimdilik…

Eğer sevgilinizle aranızın düzelmeye başladığı dönem, refakatçilik döneminizse, muhtemelen “benim için üzüldü, sevdiğinden değil” fikrine kapılabilirsiniz. Bence doğal! Ben kapıldım en azından… İyi niyeti görmemi engelleyen bi güvensizliğim var, geçmiş kaynaklı, gelecek tescilli! Eve döndüğümüz tarihi takip eden zamanda sevgilimin çok zamandır ertelediği ve çok istediği şeye vakit ayıracağı kesinleşti. Proje teslim tarihimin öncesindeki iki gün! Ve tesadüftür ki bu sürede kalacağı yer, tam da güvenimin sarsılmasına neden olan yerdi. Projeyi bırakmaya karar vermiş olsam da, sevgilim ve ailemin ikna çabalarına dayanamayıp ara ara yaptığım çizimler beni kurtarır mı sorusu kafamda yankılanmaya başladı. İnsan 15dk’da bir fikir değiştirir mi? Ben değiştirdim. Teslimden önceki gün, canım arkadaşlarımdan birinin ummadığım anda gelen telefonu ve yaptığı organizasyonla projemi yetiştirdim! Hayatımda ilk kez bi arkadaşım benim için böyle bir şey yaptı. Şoku hala atlatamadım. Canımı yakan, sevgilimin bazı şeylere karşı umursamaz ve kendini haklı gören tavrının yanında, arkadaşımın kendini nasıl parçaladığıydı! Dikenlerim henüz tam kaybolmadan tekrar çıktı…

Eğer mesele kabul etmekse, detaycı ve takıntılı bi insan olduğumu kabul ediyorum. Fakat buraya en başından beri yazdığım üzere, omzuna yük olacağım değil, arada dizlerinde dinlenebileceğim adamı hayal ediyordum. İhtiyacım olduğu an keyfi meselelerle uğraşıp, sonra “zorunluluktan öyle yaptım, sanki keyif içindi” diyerek beni suçlamak, yaptıklarıyla yaşadıklarıyla yetinmemek sadece dikenlerimi sivriltti. Ayrıca jürimde yanımda olup mutlu ederken, sonrasında jürimin kötü geçmesiyle ilgili yine beni suçlamak diken sayımı çoğalttı. Yani her an daha tehlikeli bir hale geliyorum. Bu beni yıprattığı kadar onu da yıpratıyor.
Ve bu hale geldikten sonra iyi birşeyler olması için kıçımı yırtarak bir tatil planlıyorum. Sorun şu ki yolculuk denince, senin daha önce yolculuklarınla ilgili kurduğun cümleler aklıma geliyor. “Lanet olsun” diyerek ülkeyi terk etme kararı alıyorum! Tabi ki kıçımın üstüne oturuyorum… Önce dikenlerimden kurtulmam gerekiyor. Beni sevdiğine yine inanmam gerekiyor. Eski kurulmuş cümleleri, kafamdan silmen gerekiyor. Bunları yapmak ya da istemek için gücümün kalmayışı da durumun bonusu. Bildiğim bi şey varsa, erkeği kadınından daha fazla heyecanlandıran bişey varsa, o kadın sevilmiyordur. Hele ki bu adamın ne kadar heyecanlanabildiğini bilen bir kadınsa…

Bu hafta sonu, son enerjimle dikenlerimi görünmez kılıp, beni çok sevmeni dileyeceğim… Siz de bana şans dileyin! Kafanızı siktiğime göre ve çoğu kişi bu yazdıklarımı okumadığına, ben kendimce terapi yaptığıma göre… Bundan sonra daha sık ve kısa yazacağıma söz vererek... İyi geceler… 

Ç.